Gizem'in hamilelik günlüğü // 30. hafta

Mutlu yıllar herkese!

Sağlıklı, mutlu ve barış dolu bir yıl diliyorum tüm dünya için. Bu cümleden çok rahat depresif konulara kayabilirim fakat kendimi frenlemek durumundayım. İçinizdeki minik umut kırıntılarını da süpüren bir çok yazı ve tavırla her gün karşılaşıyorsunuz zaten. Boşverin 5 dakikalığına. Bir gecede bu değişimin yaşanmayacağı da aşikar ama biraz hayal etmenin kime zararı var ki?

Ben 2017'ye doğru hayallere daldığımda umut ve sevgi doluyorum. Dünyaya yeni bir canlı davet ettik ve 2017'de gözlerini açıyor. Bu dünyayı o ve onun gibi yeni misafirlerimiz için daha güzel hale getirmeye çabalamak artık boynumuzun borcu. Onları iyilik ve sevgi dolu bireyler olarak yetiştirmek ise hepsinden önemlisi. Hayır, herkes umut dolmak için çocuk sahibi olmak zorunda değil. Ama etrafınızdaki dostlarınızın veya hiç tanımadığınız birinin misafirlerine siz de katkıda bulunabilirsiniz. Değişim onların elinde, sizin de parçası olacağınız düşüncesi eminim ki güzel duygular yeşertecek içinizde.

Tüm bunları düşünürken hamilelikte 30. haftayı da tamamladım. Bu hafta ile ilgili söyleyebileceğim en önemli şey, karnımın dev hızla büyüyüp, gerilmeye devam ettiği. Ufaklığın hareketleri de aynı hızda devam ediyor ve dışarıya meksika dalgaları olarak yayılıyor.

Geçtiğimiz haftasonu İzmir'e arabayla gittik Can ile. Yolculuk keyifli ve konforluydu. Sadece yola çıkacağımız gün hafif bir grip ile uyanmıştım ve haftasonu boyunca da yer yer ağırlaşarak devam etti. Burun ve geniz akıntısı özellikle geceleri çok rahatsız ediciydi. Neyse ki toparlanmam çok uzun sürmedi ve herhangi bir ilaç kullanmak zorunda kalmadım.

Hastalığa rağmen İzmir'de geçirdiğimiz 2 gün çok keyifliydi. İlk gün salonun ortasına iki kocaman hurç açıldı ve içinden benim, kardeşim Orçun'un ve kuzenim Ada'nın kıyafetleri çıktı. Anneannem sağolsun, yer bol olunca bir çok şeyi saklamış. Hepsini arabanın arkasına yükleyip eve getirdik. Artık önümüzdeki ay içerisinde onları elemek var sırada. Bizim kız herşeyi giymeye kalkarsa, her gün bir defile düzenlemek durumunda kalabiliriz.

Bu haftalık diyeceklerim bu kadar. Hepinizi sevgiyle kucaklıyorum. Güzel şeyler olacak hissediyorum. Hadi bu akşam biraz eğlenin, sevdiklerinizle sohbet edin, tombala falan oynayın ama güzel şeylerden konuşun.

Sevgiler,
Gizem xx

Gizem'in hamilelik günlüğü // 29. hafta

Merhabalar,

29. haftada geçen haftaki hareketlerden tekmelerden eser yok. Konu bebek olunca, karında veya dışarıda, bir haftanın diğerine uymadığını ve hiç bir zaman da uymayacağını deneyimlemek için bir sinyal bu sanırım. Hareketlilik azalsa da kendini unutturmuyor; karnımın büyüdüğünü çok net gözlemleyebiliyorum, kalça ağrılarım geceleri uyandırmaya devam ediyor.



Geceleri uyandıran sadece tuvalet isteği ve kalça ağrıları da değil, artık fantastik rüyalarım sağolsun, onlar da uykumu bölmek üzere evrimleştiler. Normalde de bol aksiyonlu olan rüyalarım hamilelikle dizi film boyutuna geçmişti, şimdi kendilerini de aştılar. Aşırı gerçek, bilinç altını dürtükleyen, bol bebekli rüyalara geçiş yapmış bulunmaktayım. Sabahları yorgun uyanmama neden olsalar da en büyük avantajları içime gömdüğüm duygu ve düşüncelerimi terapi yardımıyla anlamamda kolaylık sağlamaları oldu. İnkar edemeyeceğim, çok yararlarını gördüm. Hamilelere tavsiyem terapi ile üzerlerinde çalışamıyorlarsa bile en azından kendi kendilerine rüyalarını irdelemek için zaman ayırabilirler. Anneliğe geçişteki korkularını, endişelerini anlamaya yardımcı olacaktır. Anlamak yolun en büyük kısmı zaten. Bebeği daha sağlıklı bir zihin ile karşılamak tüm annelerin, babaların ve bebeklerin hakkı. Keşke herkesin bu çalışmaları yapmak için vakti ve imkanı olsa...

Bu hafta duygusal olarak da kendimi çok çalkantılı hissediyorum. Ah bu hormonlar...
Biraz hareket getirsin diye, 29. haftayı bitirirken ufak bir yolculuk yapalım dedik. Anneannemler, teyzemler ve dayımları görmek için Can ile İzmir'e gidiyoruz bugün. Henüz fotoğraflar dışında benim göbekli halimi canlı görmediler. Haftasonu ayrıca normalde Hollanda'da yaşayan kuzenim Derya'yı da göreceğim. Derya da hamile ve aramızda sadece 1 ay var! O da benim gibi İzmir'e ailesini görmeye geldi. Hamileliği sevdiğin bir arkadaşınla aynı anda yaşamak gerçekten çok keyifli bir şey. Göbekli bir fotoğrafımızı çektirmeyi unutmamalıyız kesinlikle.

Yolculuk öncesi hafif hastalık belirtileri gösteriyorum. Etrafta bu kadar çok hasta varken birşeyler kapmamak elde değil sanırım. Umarım dinlenme ve sıcak içecekler ile atlatabilirim. Zaten bir dolu vitamin içiyorum, ilaç kullanmak hiç istemiyorum.

Hadi bana şans dileyin, çabucak iyi olayım.

Sağlıklı günler herkese,

Gizem xx



Çınar'ın ilk Göz Muayenesi

Bugün günlerden göz :) 

Bugün Çınar'ın  ikinci doz meninkok aşısını yaptırmak için doktoruna gittik. İşimiz hemencecik bitti. Bu arada 2 yaşına kadar ilk göz muayenesini yaptırmam gerektiğini doktoru söylemişti ve hali hazırda hastaneye gelmişken, işimiz de hızlıca bitince Çınar’ı göz doktoruna da götürüp ilk göz kontrolünü yaptırmak istedim. 2 yaşından önce göz muayenesi, çocuklarda göz tembelliği erken tanısı için öneriliyor.

Çınarı’ın ilk göz muayenesini 15. ayında yaptırmış olduk. Çınar’dan sonra bende hemen bir göz muayenesi oldum. Göz tansiyonu için kontrol yaptırmam gerekiyordu, anne oğul arka arkaya gözlerimize baktırdık ve sonuçlar temiz :)

Çınar’ın göz muayenesi oldukça kolay geçti. Çınar’ı kucağıma oturttum ve doktorun elindeki alete bakmasını sağladık. Bir kaç saniye alete odaklanması ölçüm için yeterli oluyor. Doktorun elindeki aletten gelen ışıkları, uzay mekiği ve denizaltı benzetmeleriyle süreci oyun haline getirip ilgisini çekmeyi başardık. Yakından bir ölçüm alınmadığı için çocuğu rahatsız edecek bir durum olmuyor. Doktor, ikinci göz kontrolünü 3 yaşında yaptırabileceğimiz söyledi.


Ee ne demişler gözler ruhun aynasıdır:)
Foto: Big Eyes filmine konu olan 1927 doğumlu Margaret Keane

Çınar 15 Aylık

Çınar 15 aylık oldu. Zaman su gibi akıp geçerken tüm yaşanan anıları depolamak istiyor insan. Her adımını, her hareketini küçük zaman kürelerine depolayıp, istediğim zaman geri dönüp izleyebilsem keşke. Inside out filminden etkilendim sanırım.

Çınar, tam bir küçük adam oldu. Her söyleneni anlıyor ama henüz konuşamıyor. Yabancı dili öğrendiğimiz ilk zamanlar gibi... En çok tekrarladığı hece DEDE. Her şey DEDE şuan onun için. Ben işten geldiğimde ise çok net bir şekilde MEME MEME diye elimden tutup beni sürükleyerek koltuğa götürüyor. Memeye düşkünlüğü çok arttı diyebilirim. 2 yaşına kadar emzirmeyi düşünüyorum, şuan emmeyi bıraktırmak ile ilgili  hiç bir girişimim yok. Geceleri hala 2-3 kere kalkıyor, bazen ee eee ee diyerek tekrar uykuya dalmasını sağlayabiliyorum ama çoğunlukla  meme emmeden sakinleşmiyor. Ben de üstüne gitmiyorum, emziriyorum.  Bir de uzun süredir geceleri benden başka kimsenin kucağına gitmeme gibi bir özellik geliştirdi.

Her akşam banyo yaptırmaya özen gösteriyoruz. Zaten çoğunlukla banyo yapmak istediğini çok net bir şekilde belli ediyor. Banyoya gidip küvetinin içine girmeye çalışıyor ve o andan itibaren banyo yaptırmaz isek, bize resmen çektiriyor.
Son 1 haftadır banyodan çıkarmaya çalışmak da ayrı bir uğraş oldu. Kesinlikle çıkmak istemiyor, çıkartmaya başladığımızda çığlık çığlığa bağırıyor. Haydi hayırlısı!! Büyüme atağıdır diyerek sakin kalmaya devam ediyoruz.

Kendi kendine oynamayı çok sevmiyor. Mutlaka yanında olmamızı istiyor. Koltukta oturuyorsak bizi çeke çeke yanına oturtmaya çalışıyor. Bu ay ona bir çadır aldık. Çadıra bayıldı diyebilirim. Çadırın içine birimizden birini mutlaka sokuyor. 

Bu ay hafif bir ateş geçirdi. 3 gün sürdü. Ateş düşürücülerle idare ettik ve kendiliğinden düştü. Hafif bir boğaz enfeksyonuymuş. Az biraz öksürüğü kaldı, onu da atlatırsak tamamdır.

Çınar'ı  her gün dışarı çıkarmaya özen gösteriyoruz. Hem temiz hava  alması çok önemli, hem de bütün gün evin içinde kalmaya alışık olmadığı için sıkılıyor yavrucak. 

15. ayı da bu şekilde tamamladık. Bu yazı da istediğim zaman geri dönüp okuyabileceğim bir küçük zaman küresine dönüşsün o zaman.





Gizem'in hamilelik günlüğü // 28. hafta

Merhaba,

28. haftaya duygusal olarak pek parlak bir başlangıç yapamadım malesef. Zaten hormonların ve dünyada ve ülkede yaşananların etkisinin harmanlanmasıyla beynimde kısa devreler yaşıyordum. Cumartesi akşamı yaşananların etkisiyle iyice dağıldım. Karnınızda bir canlıyla toparlanmanız çok uzun sürmüyor neyse ki. Bir şekilde düşüncesi ve minik hareketleriyle size yitirdiğiniz umudu geri aşılıyor. Gerçi hafta içinde de dünyadan yine iç karartıcı haberler gelmeye devam etti ama aynı döngü içimde kendini tekrarlamaya devam ediyor; üzüntü, öfke ve ardından zor olsa da iyiye dair umut...
Buna rağmen, fiziksel olarak kendimi daha iyi hissettiğim bir hafta olduğunu söyleyebilirim. Yürüyüşlerin ve yoganın etkisini görüyorum sanırım.


Bu haftaki belirgin farklılık ufaklığın hareketlerinde oldu. Hareket sıklığı eskisiyle aynı olsa da, artık hareketleri çok daha belirgin, hatta bazen korkutucu bile diyebilirim. Ellerimle dışarıdan uzuvlarını hareketler esnasında çok net hissedebiliyorum. Belki bulunduğu pozisyon ile de ilgili olabilir, sanırım ellerini ve kollarını karnımdan dışarı yönde hareket ettiriyor.
İnternette bebeğin doğuma yaklaşırkenki pozisyonunu anlamak üzere belly mapping isimli bir yöntem uygulandığını okudum. Kısaca dışarıdan hissedilenlerle bebeğin başı, poposu ve uzuvlarının yerini karın üzerinde çizerek belirleme şeklinde ifade ediliyor. Bebek doğum için uygun pozisyona girmemiş ise bazı egzersiz ve yöntemlerle uygun pozisyona girmesi için öneriler de bulunuyor aynı kaynaklarda. Doğuma yaklaşan dönemde bu yöntemi deneyip, paylaşabilirim.

How to do Belly Mapping - Mama Natural

Önümüzdeki haftalarda bebeğin kemikleri sertleşiyor ve büyüme hızı ivmeleniyormuş, bu da bol bol kalsiyum ve diğer vitaminlerden çekiyor demek olduğu için stokları doldurmak adına Multivitaminin yanında destekleyici bazı diğer takviyeler daha verdi doktorum.

Bu aralar geceleri yattığım pozisyonu seçmekte biraz zorlanıyorum. Genelde ana atar damarı sıkıştırmamak adına hamilelere sol tarafına yatmayı öneriyorlar fakat bir pozisyonda uzun süre durunca biraz rahatsızlık duymaya başlıyorum, özellikle belimde ve kalçamda. Gece uyandığımda kendimi sağıma dönük veya sırt üstü yatar halde bulduğum da oluyor. Böyle durumlarda soluma dönmeye çalışsam da bazen rahatsam bırakıyorum kendimi olduğum gibi. Bir de sağa veya sola dönük yattığımda sanki bebeği sıkıştırıyormuşum gibi bir his geliyor içime, öyle olmuyordur umarım. Zavallının yeri zaten dar, karanlık ve ıslak bir de alanını daha da daraltmak düşününce benim içimi bunaltıyor. 

Bu hafta ilk defa bilinçli olarak bebeğin hıçkırıklarını farkettim. Bebek gelişimini anlatan çoğu kaynakta erken haftalardan itibaren hıçkırıkların duyulabileceğinden bahsediyordu fakat benim farketmem biraz zaman aldı. Heralde tekme veya damar atması ile karıştırdım, garip birşeymiş gerçekten.

28. haftayı doldururken haftaları da yanlış saydığımı farkettim bu arada. 27. hafta değil 28. haftanın içindeymişim. Gerçi ölçümlerde kıçı başı gövdesi hepsi farklı hafta çıkıyor. Hafta sayıları ne farkeder ki? Ne zaman isterse o zaman gelecek kuzu...

Haftaya görüşmek üzere,
Sevgiler,
Gizem xx

Gizem`in hamilelik günlüğü // birinci ve ikinci trimester


Merhaba! Ben Gizem, şuanda 26. haftasını bitirmek üzere olan dünya üzerindeki milyonlarca hamileden biriyim. Bu yazıya başlama nedenim hamileliğim ve ardından çocuk yetiştirme serüvenim süresince içimi dökmek, benzer yollardan geçen diğer insanlarla deneyimlerimi paylaşmak. 2 haftadır canım Melis`in instagram hesabına da dahil oldum ve paylaşımlar yapıyorum ama tabi instagram kelimelerin yeterli seviyede dökülmesine izin veremiyor. Instagram`dan günlük paylaşımlarıma devam ederken buradan da daha kapsamlı yazılar yazıyor olacağım.

Hamile kalır kalmaz veya 12.haftayı doldurur doldurmaz yazı yazmaya başlayanlar var bloglarda çoğunlukla fakat benim böyle bir paylaşıma hazır olmam için 25-26. haftaları bulmam gerekti maalesef. O nedenle öncelikle kısa olarak baştan itibaren yaşadıklarımdan bahsetmek istiyorum.
Eşim Can ile evliliğimizin 2. senesini doldurmaya yakın, birlikteliğimizin de 10.senesini doldururken birlikte çocuk sahibi olmaya karar verdik. Çok zaman geçmeden de hamile olduğumu öğrendik. Bütün aile büyük bir heyecan ve sevgiyle karşıladı bu haberi. Bir yandan çok mutluyduk, diğer yandan ben kendi içimde bilinmezlerle oradan oraya savruluyordum.

İlk trimestere damgayı vuran kesinlikle bulantılarım ve yorgunluğumdu, aynı kitaplardaki gibi. 6 ve 7. haftalarda iyice belirginleşen bulantılar 14. hafta itibariyle yavaş yavaş kayboldu. Bazı hamilelerde bıçak gibi kesiyormuş fakat benimki pek öyle kolay gitmedi. Ama gittiğinde de temelli gitti ve iştahım tamamen yerine geldi. Bulantılarım belki çok ağır değildi, sadece 2 kere kusturdu, çoğunlukla bitmeyen akşama doğru ağırlaşan pis bir öğürme dürtüsü gibiydi. Bu arada yiyebildiğim şeyler sayılıydı, galeta, peynir, yumurta, kraker, ekmek ile yaşadım bir süre. 53 kilo ile başlayan hamileliğimde 3 kilo vererek 50 kiloya düştüm. Kendimi psikolojik olarak çok kötü hissetmeye başladım. Aynadaki görüntüm güzelleşeceğine gittikçe çirkinleşiyordu. İçimde ne olduğu belli bile değildi, gerçekten hamile miydim acaba? Neyse ki ultrasonlarda doktor hamileliği onaylayan görüntüler gösteriyordu da öyle inanıyordum. Bir daha böyle bir şey yaşayamayacağımı düşünmeye başladım, hamilelik buysa kalsındı. Bu arada yorgunluğum da had safhalardaydı. Gün içinde masamda sürekli uykuluydum. Sürekli gözlerimi kapayıp dinlenmek için zaman kolluyordum. Eve gelince de zaten akşam yemeği yiyemediğim için direk uyumak istiyordum çünkü midemin bulanmadığı ender zamanlardan biri uyuduğum zamandı.

İkinci trimester`e doğru yol alırken, gel zaman git zaman bulantılarım yavaş yavaş azalmaya ve yok olmaya başladı. Sanırım 14.hafta civarı iyice azalmaya başlamıştı. Artık kendimi daha mutlu hissediyordum çünkü yemek yiyebiliyordum. Sevdiğin şeyleri yiyebilmenin önemini bir kez daha anlamış oldum. Neredeyse 3 aylık kıtlık döneminden sonra bir anda yemeklere saldırmaya başladım, sanki vücudumun kaybettiklerini geri koymaya çalışıyordum. Bu arada doktorumun önerisiyle multivitamin kullanmaya da başladım. Kendi kararımla normal dozun 3te2sini aldım çünkü düzenli ve sağlıklı beslendiğime inanıyordum. Bu arada kilo alımım da normale döndü. Bulantılar geçse de yorgunluğum vücudumu terketmiş değildi. Kitaplarda yazan enerji patlaması ikinci trimester ile belirmemişti. Yorgunluk azalsa da yine devam ediyordu. Bulantılar geçtiğinde yürüyüşe ve yogaya başlayacağıma dair kendime söz vermiştim fakat sözümde duramadım maalesef. Hiç bir şey yapmaya gücüm yoktu, oturmak ve yatmak istiyordum sadece. Ayağa kalktığımda gözlerim kararıyor, tansiyonum düşüyor, bu sefer hiç kalkmak istemiyordum. Oysaki artık düzgün besleniyordum da, niye hala böyleyim anlamlandıramıyordum, bu beni üzüyor ve öfkelendiriyordu. Eşim Can ve ailemin başına tam bir mızmız olup çıkmıştım.

Bu arada bebeğin gelişimi sağlıklı ve normal olarak ilerliyordu. 16 veya 17. hafta civarı cinsiyetinin kız olduğunu öğrendik, Can`la çok sevindik. Neden bilmiyorum, kız çocuk içimi aydınlatıyor benim, Can da benzer bir şeyler hissetti herhalde. Oysa ne fark eder ki?
18.hafta`da bir perinatolog ile detaylı ultrason randevumuz oldu, onlarca ölçümler yapıldı ve ölçümlere gore her şey normaldi. Benim için normal olmayan tek şey göbeğimdi, çünkü yoktu! Bu sefer benim neden göbeğim yok diye endişelenmeye başladım, oysaki biliyordum bebek normal gelişimini sürdürüyordu. Ama yoo, insanlar ay sen nasıl hamilesin dedikçe hem zayıflığımla gururlanıyordum hem de endişeleniyordum. Göbeğimin çıkmasını beklemeye başlamıştım, aynanın karşısında göbek arıyordum sürekli.
İlerleyen haftalarda yorgunluğum da azalmaya başladı. Artık daha da iyi hissediyordum.
20. ve 21. hafta itibariyle işle ilgili tempom da artmaya başlamıştı,sanki zaman daha hızlı geçiyordu. Ara ara tansiyon düşmesi gibi problemler çekmeye devam ediyordum ama bir şekilde idare ediyordu. Göbeğim hala belirginleşmemişti, bekliyordum.

22. haftada tekrar perinatolog kontrolüne gittik. Bu sefer 4 boyutlu insana benzer görüntüsünü de gördük bebeğin, çok garip bir histi. İlk defa o kadar duygulandım sanırım, günlerce açıp açıp baktım resmine. Sanki şimdiye kadar hayaldi de şimdi gerçeğe dönüşmeye başlıyordu benim için. Bu arada göbeğim de hafif bir çıkıntı oluşturuyordu. Sanki hamile miydim ne!
Hamile yogasına da başlamıştım. Ara ara evde kendim de yapıyor olsam da grup ile farklı bir paylaşım yaşıyorum. Sevgili hocamız Şaylan, zaten benim hamile yogası eğitmenlik eğitiminden hocam hem de hayatımda değerli bir arkadaşa dönüşmüştü zaten. Hamilelikte de onun dersine giriyor olmak çok güzel bir tecrübe. Hafif hafif kalça ağrılarım da başlamıştı, yoga onlara da iyi geliyor. Kalça agrılarım hala devam ediyor ve doğuma kadar bir yere gitmeyecek biliyorum, sadece doğru pozlar ile rahatlatmaya çalışıyorum.

23 ve 24. haftalar yine yoğun geçmişti fakat birkaç kere daha göz kararması, soğuk terleme gibi semptomlari yaşamıştım. Hep tansiyonum düşüyora yordum fakat bu sefer düşük seker - hipoglisemiden kaynaklanıyor olabilir mi diye bir soru işareti oluştu. Babam da diyabetik olduğundan evde fazladan şeker ölçüm cihazı vardı ve ben aralıklı olarak aç ve tok karnıma şekerimi ölçmeye başladım. Gerçekten de şekerim çok düşük çıkıyordu. Bunu fark edince yediğim tüm tatlıları, çikolataları, şekerli gıdaları kestim ve karbonhidratı da olabildiğince azalttım. Sürekli azar azar öğünlerle hiç aç kalmamaya odakladım kendimi. Başta hasta olma fikri beni aşırı sarstı, ağladım ağladım, sinirlendim neden beni bulmuştu yine problem? Bu zamanlarda hep Can`ın desteği vardı, iyi ki var. Yine onun yardımlarıyla beslenme şeklini rutin haline getirdim. Psikolojik mi yoksa gerçekten etkisi oldu mu bilmiyorum ama kendimi çok daha iyi hissetmeye başladım. Şuanda aynı yeme şekline devam ediyorum ve tekrar aynı problemleri yaşamadım, umarım da yaşamam.
Bu arada şeker yükleme testini de 25. haftada yaptırdım çünkü zaten kafamda şeker ile ilgili sorular vardı ve riske atmak istemedim. Neyse ki her şey normal çıktı. Kafamdaki sorular azaldı ve biraz daha huzur bulmuş hissediyorum.

26. haftayı bitirirken artık minik bir göbeğim var, birkaç gün önce ilk defa birisi hamile olup olmadığımı sordu. Bu hafta öğle aralarında iş yerinin bulunduğu site içinde yarım saatlik yürüyüşlere başladım, çok iyi hissettiriyor. Belime ve kalça ağrılarıma da çok iyi geliyor.

İkinci trimesteri sonlandırırken kendimi her gün daha iyi hissediyorum. Fiziksel sorunların azaldığını söyleyemem, her gün şekil değiştiriyorlar ama artık bu yolculuğu kabullenmeye başladım. Bebeğimle kavuşmaya adım adım yaklaşıyorum, ve bu yaşadıklarım kavuşmamız için bir köprü. Kavuşunca ne hissedeceğim, neler değişecek bilmiyorum ama Can ile hayatımızda çok önemli bir dönüm noktası olacağı kesin. Bana birçok duyguyla birlikte heyecan veriyor. Haydi yaşayıp görelim diyorum...

Bundan sonra 27. hafta itibariyle yaşadıklarımı güncel olarak paylaşmaya çalışacağım. Maksat buralara bir yerlere bir iz bırakmak, dertleşmek, paylaşmak olsun.

Sevgiler herkese,
Gizem xx 




Anne sütü saklama (3-3-3 Kuralı)

Anne sütünün nasıl saklanacağı özellikle işe geri dönecek olan annelerin en merak ettiği sorulardan oluyor. En azından benim öyleydi. Buzdolabında kaç gün muhafaza edilebilir, işten eve gelirken çözülmeden nasıl getireceğim? Buzlukta 3 ay mı 6 ay mı kalabilir? gibi bir sürü soru geliyor insanın aklına.
Ben nasıl yaptığımı kısaca aktarmak istiyorum.
3-3-3 kuralını uyguluyorum.
Anne sütü;
3 saat dışarıda kalabilir. (oda sıcaklığı 19-26oC)
3 gün buzdolabında muhafaza edilebilir.
3 ay da buzlukta saklanabilir. (-18 oC)
İşte sütümü sağdıktan sonra sütü Lansinoh süt poşetlerine aktarıp, iş yerindeki buz dolabına koyuyorum.
İşten çıkarken süt poşetlerini termal süt çantama transfer ediyorum. Eve gelince de hemen buzdolabına koyuyorum. Hepsi bu.
Ertesi güne annem Çınar’a buzluktan çıkarıp benmari usulü ısıtarak içiriyor.

Kullandıklarım:
  1. Elektrikli Lansinoh Süt Pompoası ( Lansinohtan memnun kaldım )
  2. Süt Poşetleri ( Yine Lansinoh kullandım ama çeşitli başka markalar da mevcut) ya da cam kavanozlar da kullanabilirsiniz.
  3. Termal Çanta ( işten eve getirirken sütleri yerleştiriyorum.)